3 Ocak 2011 Pazartesi

Ogrenmek, dinlemek, anlamak, kaybolmak


Kızımı parmak ucunda yürürken ilk gördüğümde sanırım 2 yaş civarındaydı. Daha önce de binlerce kere duyduğum bu semptom, önce beni endişelendirse de "benim çocuğum olamaz" düşüncesi endişeleri gölgelemeye yetti.

2,5 yaşında hala daha kelime haznesinin 10 kelimeyi geçmemesi, hatta öğrendiklerini bazen unutup bir daha kullanmaması beni çok endişelendirse de, kızımın doktorunu hiç etkilememesi bizi sakinleştirmeye yetti.

İsmini çağırınca bakmaması, oyuncakları ile gerektiği gibi oynamaması, hala tuvalet eğitimini tamamlaması gibi birçok detay ise bizimle, ailesi ile, kurmuş olduğu harika ilişki nedeniyle hep ikinci planda kaldı ve bizi, beni harekete geçirmemeye yetti.

"Otizm" kelimesini doktorun ağzından ilk duyduğumda derin ve karanlık bir kuyunun içinde kaybolmuş gibi hissettim kendimi. "Ben olamam, benim çocuğum olamaz, neden, neden, neden" kelimeleri beynimin tüm hücrelerinde yankılanırken çaresizlik, umutsuzluk, hayalkırıklığı, üzüntü tüm benliğimi kaplamıştı.

Ancak... eğer bir otizm spektrumu annesi iseniz, tüm bu olumsuz duygulardan biran önce silkelenip kendinize bir yol çizmek zorundasınız. O köşede oturup kendinize, çocuğunuza ve kaderinize üzülmenin kimseye yararı olmadığı gibi sizi gün geçtikçe içine çeken bir karanlık olmaktan başka işe de yaramaz.

Tüm kalkanları, silahları kuşanıp başlarsınız savaşmaya. Okursunuz, sorarsınız, araştırırsınız, öğrenirsiniz, öğretirsiniz, denersiniz, günlerinizi, gecelerinizi, tüm paranızı, tüm sevginizi, tüm zamanınızı, tüm olanaklarınızı bu yola dökersiniz. Arkadaşlarınızı kaybeder, banka hesabını sıfırlar, kariyerinizi bırakır, hatta kendi ruh sağlığınızı tehlikeye atarsınız.

Hiç pişman olur musunuz?

ASLA!

Fırtınadan sonraki gökkuşağını görmek, herşeye değer... Herşeye!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder