31 Ağustos 2010 Salı

Doktorlar

Son 2,5 senedir o kadar çok doktora gittik ki kızım için, artık yeni bir doktor görmeye, duymaya ve uzun hikayemizi tüm detaylarıyla tekrar tekrar saatlerce anlatmaktan cok yoruldum. Türkiye'de bilinmiş, duyulmuş ne kadar doktor varsa gördük sanırım. İçlerinden kalbimize ve aklımıza en yakın olanlarını seçtik ve devam ettik. Bu geçtiğimiz iki hafta da rutin doktor ziyaretlerimiz ile geçti. Yeni protokoller, yeni idealler, yeni hayaller ve yeni umutlarla... İki haftadır benimle görüşmek isteyen arkadaşlarımı ise binbir saçma bahane ile erteliyorum. Büyük bir ihtimalle gezip tozduğumu sanıyorlar. Oysa ki gündüzlerim doktor muayenelerinde, laboratuarlarda ve terapilerde, akşamlarım ise binbir feet uzayda, hayallerde ya da ertesi gün yapılacak terapilerin hazırlığında geçiyor. Çok güçlü olmalıyım ben, çok! Kaybedecek zaman yok.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Kurşun, nikel...


Ağır metal testinin sonuçlarımız geldi...
Her test sonucunu elime ilk kez alışımda aynı çaresizliği hissediyorum. Aynı baş dönmesi, aynı kalp ağrısı, aynı burukluk...
2 senedir kurtulamadığımız kurşun hala minik kuzumun vücudunda normalin 5 katı miktarda dolaşıyor.
Buna ek olarak da, bu testte ilk kez nikel ile karşılaşıyoruz. Normalin 3 katı!

2 senede, 3 farklı ağır metalden kurtulduk ama kurşun yavrumun peşini bırakmıyor... Yine bize ağır metal temizlik yolları göründü...

Sıra kan testinde. Dilerim oradan iyi haberler alırız. Bana yine uyku yok...

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Boş


Dünyaya bakış açımın şu 2 senede nasıl değişmiş olduğuna bazen ben bile inanamıyorum. Çevremde olan çoğu şey ilgimi çekmiyor artık. Beni sinirlendirmeye çalışan hiç kimse ile atışmıyorum. Sinirlenmiyorum bile. Adeta sinirlerim cımbızla alınmış gibi. Kaybolan bir nesnenin arkasından üzülmüyorum, ufak tefek terslikleri umursamıyorum, insanların zararlılarını duymuyorum, görmüyorum, konuşmuyorum. O çok çabuk sinirlendiğim günler adeta birer mazi. Bana kızan kardeşime bile tek bir kelime karşılık veremiyorum, ona dokunup sadece sıkı sıkı sarılıyorum. Boşver diyorum, geçti bak. Dünyanın başka bir boyutuna geçtim adeta. Hiçbir şey umurumda değil... sağlık olsun da... gerisi gerçekten boşmuş!

17 Ağustos 2010 Salı

Testler...

Yine testler dönemine giriyoruz... İdrar, kan... Her zamanki gibi kalbimde kocaman bir yumru. Sonuçlar gelip de yorumlanana kadar bana uyku haram.

13 Ağustos 2010 Cuma

Tatlı rüyalar

Sen uyurken bu aksam, seni seyrettim. Güzel yüzünü, kusursuz tenini, tatlı yanaklarını... Biliyorum, bir gün, yönünü bulacaksın. Sen de yolunu çizip geleceğe umutla yürüyeceksin. Umut, hep var, olmalı. Sen, iyi olacaksın. Çok iyi ve mutlu.


Seni çok seviyorum... Çok...


Tatlı rüyalar kuzum...


12 Ağustos 2010 Perşembe

Bir damla

Tek bir damlaya bağlı şu anda tüm umutlarım. Tek bir damla... Kaderi değiştirebilir mi?

Belki...

Dilerim...

http://isigitutmak.blogspot.com/

10 Ağustos 2010 Salı

Hayat


Neden ben?
Neden benim çocuğum?

Binlerce kere sorup asla cevap alamadığım sorular.

Belki de cevabı olmayan sorular.

İnsanlar hayatlarını hazır giyim mağazasının vitrininden seçer gibi seçip alamıyor ki. Beğenmedim, değiştir de diyemiyor. Çabalıyor sadece. Kendisine dikilen ve uygun görülen giysiyi, kesiyor, biçiyor, çekiştiriyor, yamalıyor, ütülüyor, tekrar giyiyor. Bazen de üstüne oturtamıyor.

Neden ben? Bilmiyorum... Bazıları sınav diyor, bazıları yazgı, bazıları ise ödül olduğunu düşünüyor. Bir sebebi var kesin. Henüz anlayamadım...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

SUSMA!



Bu aralar, gevezelik yapma peşinde. O konuştukça kalbimde çiçekler açıyor, o konuştukça günüm aydınlanıyor, o konuştukça çığlık çığlığa bağırıp şükretmek istiyorum. Ağzından çıkan her cümleye, her kelimeye, her sese...

Geçenlerde, çok konuştuğu anlardan birinde, kocam bana döndü ah biraz sessizlik olsa, sussa deme gafletinde bulundu. Bunu söylediği anda, ikimizin de gözleri kocaman büyüdü, o iki eliyle ağzını kapadı, ben ise kulaklarımı. Duyma duyma bunu evren dedim sadece. Ne susması? Duyma sakın bu isteği. Konuşsun, daha çok konuşsun, dilediği kadar. Hiç susmasın!

2,5 seneye yakın bir süre, yüzlerce terapi seansı, onbinlerce lira, sonsuz gözyaşı, bir o kadar dua ve dilek harcamışken, tek bir 'anne'ye muhtaç olduğum günleri hiç unutmamışken ve daha alınması gereken önümüzde upuzun bir yol varken...

Lütfen susma kızım. Konuş, daha çok konuş. Asla şikayet etmeyeceğim, etmeyeceğiz!

Lütfen ASLA SUSMA!



6 Ağustos 2010 Cuma

Yurek


Bugün, resmi bir işlem için bir kuruma gitmiştim. Sıra numaramı aldım, bekleme salonunda boş bir iskemleye yerleştim. Kitabımı yeni açmış okuyordum ki, karşıdan bir ailenin geldiğini fark ettim. Anne, baba ve 20 yaşlarında bir kız... Down sendromlu...

Kız, tam yanımdaki iskemleye oturdu, ayaklarını yukarıya toplayıp sessizce beklemeye başladı. Babası birkaç soru sordu arada. Sessiz cevaplar verdi genç kız. Yani verdiğini düşünüyorum çünkü hiç ses duymamama karşın, baba diyaloğa devam ediyordu. Aralarında sessiz bir iletişim olduğu kesin.

15 dakika kadar oturduk yanyana. Dönüp bakamadım, konuşamadım. Rahatsız etmekten öylesine korktum ki. Bunca sene cevaplamak zorunda olduklarına emin olduğum binlerce soruyu tekrardan sormak istemedim. Oturdum sadece sessizce, kitabımı okuyormuş gibi. Halbuki neler geçti dilimin ucundan... Dönüp sarılmak istediğim güzeller güzeli kıza... sarılıp öpmek... babasına dönüp neler hissettiğinizi biliyorum demek istedim. Ama hiçbirşey söyleyemeden öylece sıramı beklediğim.

Yüreğimde ince bir sızıyla...


5 Ağustos 2010 Perşembe

Kucuk mucizeler


Hakkında mucizevi iyileştirmeler duyduğum Amerikalı bir homeopat tatil için yanıbaşımıza gelmiş. Kendisi hakkında bilgi ararken tesadüfen öğrendim, şaşırdım, sevindim, heyecanlandım. Nereye ne zaman isterseniz gelirim dedim. 3 saatini ayıracak kızıma. Çok heyecanlıyım. Mucize değil beklediğim ama bir umut...

3 Ağustos 2010 Salı

Sanat terapisi


Bugün sanat terapisti bana tüm yıl boyunca yaptığı resimleri verdi, bilgisayarda fotoğraflarını gösterdi. Üç boyutlu çalışmayı, deneyler yapmayı, malzemeleri karıştırmayı ve onları hayal gücü ile oyunlara sokmayı seviyor benim kızım. Yaptığı resimlerin kağıt üzerindeki dengesi ve odaklanması beni hayran bıraktı. Bir stüdyom olmasını dilerdim. Girsin içine, istediği malzemeyi karıştırsın, renklere bulansın, hayalgücünü yansıtsın. Yetmiyor ona evde yaptığı resimler, anladım bugün. Bizim boyutlarımız da yetmiyor ona. Üçüncü, dördüncü, beşinci boyuta ulaşmak istiyor. Ruhunu tattım bugün. Çok güzeldi...

1 Ağustos 2010 Pazar

Bir an


Salonda kanepeye uzanmıştım, yorgun. Yanıma geldi, o da uzandı yanıma. Göğsüme koydu başını. Sol kolunu belime doladı. Dondum. O an, sonsuza kadar uzasın istedim. Dondum. Hep böyle olalım diledim. Dondum. Hareket edersem, büyü bozulur diye çok korktum. Dondum. Mis kokusunu içime çektim. Dondum. Nefes dahi almadım. Sadece başımı saçlarına gömdüm, gözlerimi kapattım, kalbinin atışını dinledim...